Siirtliler olarak testi kırılmadan tokat atmayı ya da yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmeyi pek bilmeyiz.
Sorun oluşmaya başlar. Oralı olmayız. Sorun büyür, toplumun önemli bir kesimini olumsuz bir şekilde etkileyecek hale gelir. Gözlerimizi yumar, kulaklarımızı kapatır, görmemezlikten geliriz.
Bu böyle devam eder, gider. Sorun kangren haline dönüşüp içinden çıkılamaz hale gelince de uyanır, bir şeyler yapmaya çalışırız. Ama o zaman da iş işten geçmiş olur. Yapacak pek bir şey kalmadığı içinde bize de ah vah etmek düşer.
Bu hep böyle oldu. Bu duruma ilişkin onlarca örneği arka arkaya sıralamak mümkün.
Şehrin imar planında böyle oldu. Yapılan bütün uyarılara ve Başta bölgemizde meydana gelen sayısız depreme ve birinci derece deprem bölgemizde olmamıza rağmen çok katlı, insana yakışmayan sağlıksız, kalitesiz binalar inşa ettik. İnsanımızı buralarda yaşamaya mecbur ettik.
Trafik sorunu karşısında aynı davranışı sergilemedik mi?
Araç sayısı arttıkça biz yollarımızı genişletip, sayılarını arttıracağımıza, onları elimizden geldiğince daralttık, yeni yollar açmadık, kalitesini artırma yoluna gitmedik.
On yıllardan beri bu ilde otopark sıkıntısını çekmemize ve mevzuatta zorunlu olmasına rağmen hülleli yollar bularak oto parkı olmayan binalar inşa ettik.
Her üç konuda şimdi yapabileceğimiz bir şey kalmayınca iki gözü iki çeşme ağlamaya başladık.Daha çok uzun yıllar da ağlamaya devam edeceğiz.
Şimdi bu dönemde gelmekte olan bir sorunumuz var. Artık Siirt’te binlerce motosiklet, bisiklet ve scoter bulunuyor. Bunların her geçen gün artacağını tahmin etmek hiçte bir zor değildir. Güres Caddesi başta olmak üzere neredeyse bütün cadde ve sokakların tümünde rahat bir şekilde yürüyemez hale geldik.
Artık bisiklet yolları yapmak bir zorunluktur. Şimdi her konuda olduğu gibi kılımızı kıpırdatmayacağız. Taki iş işten geçinceye kadar.