Siirt eski milletvekili Öner Gülyeşil’in pandeminin sona erdiği dönemde kaleme aldığı makaleyi yakın tarih hatırlamak açısından görüşlerinize sunuyoruz. ABD ile Çin arasında son dönemde oldukça gergin ve inişli çıkışlı bir ilişki bulunuyor. İki ülkenin, özellikle bir ticaret anlaşmasına varmak için henüz orta noktada buluşma çabaları sürerken, ülkeler arasında mevcut ciddi güvensizlik, COVİD-19 Pandemisi ile doruk noktasına ulaştı. ABD Başkanı Donald Trump, uzun zamandır Çin’i haksız uygulamalar ve fikri mülkiyet haklarını hiçe saymakla suçlarken; Çin ise Washington’un küresel bir ekonomik güç olarak yükselişlerine engel olmaya çalıştığını düşünüyor.
Başlangıçta iki ülke arasındaki ticaret savaşları, karşılıklı gümrük vergilerine sebep olurken, Ocak ayında belli bir noktada buluşma konusunda adım atılmış ve orta bir yol ile anlaşmaya varılmıştı. Ticaret savaşları, Güney Çin denizi, Tayvan, Sincan, Hong Kong ve Huawei konularında karşı karşıya gelen iki ülkenin arasındaki ilişkiler COVİD-19 salgını ile yeni bir çatışma alanı ortaya çıkarmış ve yeni bir boyut kazanmıştır. Son yaşananların ardından iki ülke arasında krizin daha da büyüme ihtimalinden söz edilebilir.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “Vuhan virüsü“ , “virüs Vuhanda bulunan bir laboratuarda üretildi’’ , ‘’insan yapımı olduğuna dair elimizde birçok kanıt mevcut “ şeklindeki söylemleri devam ederken;ABD Başkanı Trump’ın “Bundan sonra bu virüsü Çin virüsü olarak adlandıracağım“ şeklindeki açıklaması;Çin’in virüsle ilgili “ABD ordusu“ imasına sinirlenen Trump’ın “Çin virüsü“ söylemini ısrarla sürdürmesi , ABD ve Çin arasındaki krizin giderek daha fazla derinleşmesine neden oluyor. Çinliler özellikle ABD’li bazı politikacıların virüs salgını üzerinden Çin’i suçlamalarını ve Huawei’ye yönelik olduğunu ve bu yaklaşımlarını doğru bulmadığını ifade ediyor.
ABD’de küresel araştırma şirketi Gallup’un yaptığı bir araştırma Amerikalıların Çin’e yönelik algılarının olumsuz bir eğilime yöneldiğini göstermektedir. Amerikalıların sadece yüzde 33’ü Çin’i olumlu görmektedir. 2018 yılında bu rakam yüzde 53 idi. Yüzde 33 rakamı ABD-Çin ilişkilerinde bugüne kadar kaydedilmiş en düşük rakam olarak dikkati çekiyor.
Küresel salgın üzerinden başlayan bu yeni tartışma küresel rekabeti hararetli bir seviyeye taşıyabileceği gibi aynı zamanda küresel düzen üzerinde de birtakım etkilerde bulunabilir.
Virüs salgını ;Çin’in satın alma kapasitesini küresel ekonomiyi sıkıntıya sokacak ölçekte etkilerken, ABD’nin de tedarik konusunda bağımlılığını ve zayıflığını ortaya çıkarmış durumda. Fitch Ratings’e göre, Hindistan ve Japonya’daki üreticiler ithal elektronik bileşenlerinin yüzde 60’ı konusunda Çin’e güveniyor. Amerikalı üreticiler ise ithal elektronik parçalarının yaklaşık yarısını Çin’den satın alıyor.
Bugün Korona virüsün değişimlere yol açabilme potansiyeli taşıdığı tartışmaları gittikçe güçlenmektedir.
ABD nin müesses kurumları, kamu oyu ,sivil toplum örgütleri ,düşünce kuruluşları , ÇİN devlet söylemleri ve diğer ülkelerin sivil ve resmi söylemleri ve geleceğe dair beklentileri iki grup şeklinde sınıflandırılabilir.
Birinci grup salgının geçici bir mesele olduğunu ve ne küresel ne de bölgesel düzeylerde yeni bir siyaseti zorlayacak bir potansiyele sahip olmadığını dile getirmektedir. Buna göre salgın kontrol edildikten sonra bıraktığı hasar tamir edilmeye başlanacak ve uluslararası siyaset kendi mecrasında işlemeye devam edecektir. Daha da iyimser yaklaşıma sahip olanlar ise bir adım daha ileri giderek iş birliğinin gerekliliği fark edilerek gerginliğin azalacağına dair beklentiyi dile getirmektedir.
İkinci grup ise salgının mevcut ittifakları değişime uğratacağını, küreselleşmenin ana karakteristiğini oluşturan iş birliği, uluslar üstü kurumsallaşma ve küresel ticaret ağlarının işlemesinin mümkün olmadığını , dolayısıyla “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını” iddia etmektedir.
Kısa-Orta dönemde ikinci grup düşüncenin kısmen tezahür edebileceği, Kurt-Kuzu metaforunun zorlanabileceği; Orta-uzun dönemde ise zorunlu bazı değişiklikler hariç, birinci grupta savunulan düşünce ekseninde gelişmelerin ön plana geçeceğini düşünüyorum. ABD‘nin EXXON MOBİL şirketinin ÇİN in güneydoğusunda 10 milyar ABD dolar yatırımla kuracağı Petrokimya tesisisin temelini bu Pandemi ortamında atmış olması dikkat çekicidir.
Mevcut küresel siyasal/ekonomik/sosyal sistemlerle devam edilmesi durumunda; Batı dünyasının gelişmiş ekonomileri, gelişmekte olan ülkeler ,üçüncü dünya ülkeleri , yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklarını ihraç etmek mecburiyetindeki fakir ülkeler ; ihtiyaçlarına uygun biçimde ; ÇİN in ucuz iş gücüne ,finans kaynaklarına, ürettiği mamul ve yarı mamullere , büyük pazar potansiyeline hatta yüksek teknolojisine ihtiyaçları sürecektir.
ÇİN ‘in ise bu ülke ve ülke topluluklarının, Petrol başta olmak üzere diğer birincil enerji kaynaklarına, yeraltı ve yer üstü hammadde ve madenlerine, kısmen pazarlarına, kısmen de yüksek teknolojilerine ihtiyacı bulunmaktadır .
Unutulmaması gerekli diğer bir husus ise, dünya toplam üretiminin % 30 nun ÇİN de gerçekleştirilmekte olması ve dolayısıyla dünyada oluşan enflasyonu düşürmeğe ciddi katkısıdır.
ÇİN’ in öteden beri kendisine küresel yeni bir alan açmak için gerekli faaliyetleri sessizce yürüttüğü de bilinmektedir. Bir kuşak-Bir yol projesi , Afrikadaki faaliyetleri bunun tipik örnekleridir.
Pandemi sonrası ; küresel ve ulusal ekonomik ,siyasal ve sosyal sistemlerin sorgulanması ve bu sorgulama sonrası muhtemel gelişmeler ve muhtemel sonuçları konularındaki beklenti ve düşüncelerim mahfuz kalmak üzere samimi temennim ;
Muhtemel değişimlerin;
-Savaşların sona erdiği ve barışın ön plana geçtiği,
-Çevrenin ve doğal kaynakların insanlığın ortak değerleri olarak korunduğu, gelecek kuşaklara en doğal hakları olan temiz bir dünyanın bırakılması için çabaların harcandığı,
-Açlık ve sefaletin son bulduğu,
– Tüm insanlığa ait enerji dahil tüm yeraltı ve yerüstü kaynakların daha adil paylaşıldığı ,
-Adil gelir dağılımının tesisi için çabaların olduğu ,
-Aç gözlü kapitalizmin kendini gözden geçirmesi; Fakir / Mazlum toplumlara yapılan zulmün son bulduğu ,
-Fakir milletlerin bireylerinin; Eğitim,Sağlık, Gıda vs .gibi temel ihtiyaçlara kolayca erişebildiği,
-Türk-İslam dünyasının hak ettiği konuma ulaştığı ,
Yeni bir küresel hayatın inşa edilmesi için çabaların ön plana çıkarılmasıdır.
Öner GÜLYEŞİL