Vallahide olmuyor, billahide de olmuyor.
Siirt’te işlerin yarısından çok daha fazlası ya hiç olmuyor ya da olmuş gibi görünebilmesi için dostlar alışverişte görsün misali sembolik ve göstermelik olarak yapılıyor. Çoğu kişi de görevini layıkıyla yapmıyor ya da yapamıyor.
Önce iğneyi kendimize batıralım. Gazeteciler olarak bizler de görevimizi tam anlamıyla yapmıyoruz ya da yapamıyoruz. Vatandaşlar gördükleri her yanlışın, uğradıkları her türlü haksızlığın üzerine gazetecinin gitmesini istiyor.
Bu doğal ama doğal olmayan bir konu var, gazeteci bu işi yaparken vatandaş kesinlikle işin içinde olmayacak ve bununla birlikte adının hiç geçmemesini istiyor.
İşin anormal ve gazeteciyi zorda bırakan tarafıda burası. Gazeteci haksızlığa uğramış vatandaşın ad ve soyadını vermeden nasıl savunacak?
Öte yandan Vatandaş ürkek davranmakta ve işin içine girmek istememesinde haklı. Çünkü toplum hafızası geçmişte en masum hak aramasında bile vatandaşın başına gelen olumsuz olaylarla dolu. O nedenle geçmişin etkisiyle ürkek davranıyor. En ufak bir olaydan bile başının belaya girmesinden korkuyor.
Sivil toplum kuruluşları görevlerini layıkıyla yapamıyorlar. Çünkü bu kuruluşlar da çoğu zaman ya tek başına bir başkan ya da en fazla yanında bir iki kişi ile görev yapıyor. Yani yöneticiler genelde tek başlarına bırakılıyorlar. Tek el alkışlamaz misali bir durum söz konusu. Maddi ve manevi destek veren yok gibi.
Kamu kurum ve kuruluşları ise bir başka alem. Oralarda da her kurumun yükünü bir ya da en fazla birkaç kişi üstleniyor. Geri kalanları ya hiç göreve gitmiyor ya da gidip ense yapıyorlar.
Özetle Siirt’te işler istenilen şekilde gitmiyor , vallahi de gitmiyor, billahide gitmiyor.