Şu anda hatırlayamadığım bir düşünürün, “İnsanlar 50 yaşına kadar para kazanmak için sağlıklarını feda ederler, bu yaştan sonra da kaybettikleri sağlıklarını geri kazanabilmek için biriktirdikleri parayı harcarlar.” anlamına gelen sözünü çok beğenirim. Siirt insanı özelinde bölge insanlarının yaşantılarına ve özellikle beslenme alışkanlıklarına baktığımızda da üç aşağı beş yukarı aynı sonuca varırız. Bölge insanları olarak neleri tüketiyor? Nasıl besleniyoruz? Öncelikle sofralarımızda birazda iklim ve toprak yapısının da etkisiyle yemekler de tüketilen otlar ve sebzeler yeteri kadar yer almıyor. Aynı şey büyük ölçüde meyveler içinde söz konusu. Üzüm, nar, armut ve birkaç çeşit meyvenin dışındaki meyveler yakın zamana kadar insanımıza yabancıydılar. Bir örnek vermek gerekirse halen çayın ilaç niyetine tüketildiği, çok nadir bulunan portakal kabuklarının parfüm yerine giysilerin muhafaza edildiği sandıklara konulduğu günleri hatırlayan yaşlılarımız bulunmaktadırlar. Otlar, sebzeler ve meyveler yeteri kadar sofralarda yer almayınca bunların yol açtığı boşluğu tahıllar ve kırmızı et dolduruyor. Siirt’e özgü 120 civarında ki yemeğimizden çorba ve tatlıları bir yana bırakırsak geri kalanların yarısından çok fazlasını bu ikilinin yer aldığı yemekler oluşturuyor. Geldiğimiz nokta ortada, yüksek tansiyon, beyin kanaması, yüksek kolestrol, şeker ve kanser başta olmak üzere birçok hastalıkla boğuşan insanlar. Özetlemek gerekirse Siirt insanı gençliğinde kasaplara, yaşlılığında ise doktorlara çalışır.