Siirt’in imar planlamasını sadece belediyeler ve bürokrasi mi bozdu?
Bugün Siirt’te hangi kahveye girsen, hangi mecliste otursan aynı serzeniş:
“Şehir plansız.”
“Alt yapı yetersiz.”
“Otopark yok.”
“Sosyal donatı eksik.”
Ve elbette: “Rant her yere hâkim.”
Peki bu Siirt neden bu hâlde?
Sadece belediyeye mi kızacağız? Sadece validen mi çözüm bekleyeceğiz. Yalnızca siyasetçileri mi suçlayacağız?
Evet, siyaset belirleyicidir. Ama Türkiye’de kaç hükümet değişti?
Aynı şekilde kaç vali ve belediye başkanı…
Her biri geldi, gitti.
Ama şehirleşme anlayışı değişmedi. Çünkü değişmeyen başka bir şey var:
Şehri yönlendiren akıl, ilgili komisyonlar, meslek odaları, STK’lar ve kanaat önderleri, teknik bürokrasi…
Karar vericiler değişti ama şehri şekillendiren zihniyet sabit kaldı.
Bugün birçok kişi yüksek sesle konuşuyor:
“Afet riski gözetilmiyor.”
“Plansız yapılaşma hız kesmiyor.”
“Şehir nefes alamıyor.”
İyi de sormazlar mı: Bütün bunlar olurken siz neredeydiniz?
Suskunluk da ortaklıktır.
Bugün yüksekten eleştirilen imar kararlarının çoğu, zamanında tepki görmedi.
Plan değişikliklerine göz yumuldu.
Kat artışlarına sessiz kalındı.
Uygunsuz yapılaşmaya karşı çıkılmadı.
Ve sonuçta herkesin yaşadığı ortak bir sorun ortaya çıktı: kimliksiz, sağlıksız, çarpık yapılaşmış bir Siirt.
Bugün kimse masum değil.
Hiçbir meslek odası, STK ya da kanaat önderi “ranta teslim olmuş şehir” fikrinden tümüyle azade değil.
Çünkü o imar düzenlemelerine zamanında itiraz etmeyen, o plan notlarına ses çıkarmayan herkes bu işin parçası.
Sadece yerel yönetimleri suçlamak kolay.
Ama peki halk? Peki kanaat önderleri? Peki seçim dönemlerinde listeleri şekillendiren güçlü aileler, cemaatler, STK’lar, feodal ve dini gruplar?
O listelerden çıkan meclis üyelerinden, bürokratlardan gerçekten bir şehir vizyonu bekledik mi?
Devam edelim:
Kim mahallesinde plansız dönüşüme karşı ilgilileri ve yetkilileri uyardı?
Kim ruhsatsız bir yapıya dava açtı?
Kim yerel planlama toplantısı istedi, gündem oluşturdu?
Bugün herkes şikâyet ediyor. Ama o binalar dikilirken, yollar daralırken, parklar imara açılırken kaç kişi ses çıkardı?
Artık şunu açıkça söylemek gerekiyor:
Bu şehri sadece belediye başkanları ya da müteahhitler bozmadı.
Bizim suskunluğumuz da bu betonlaşmanın ortağıdır.
Gerçek çözüm için herkesin eteğindeki taşı dökmesi gerekiyor.
Mimarlar, plancılar, mühendisler…
Mahalle muhtarları, dernekleri, STK’lar, aydınlar…
Kanaat önderleri, akademisyenler, gazeteciler…
Sadece konuşmakla olmaz.
Alternatif üretmek, müdahil olmak ve gerektiğinde karşı durmak gerekir.
Siirt’in yeniden nefes alması için artık: Ranta değil yaşama dayalı şehircilik,
Beton değil nefes alan mahalleler,
Kopya değil kültürle uyumlu planlar,
Merkezi değil yerel ihtiyaçlara göre planlamalar şart.
Ama her şeyden önce, bir yüzleşmeye ihtiyacımız var:
“Sadece başkaları değil, biz nerede hata yaptık?”
Evet, Siirt’imiz bozuldu. Evet, acil bir imar reformu şart.
Ama yalnızca belediyeye yüklenerek, sadece siyasi değişimi bekleyerek bu mesele çözülmez.
Şehirleri suskunluğumuzla biz bu hâle getirdik.
Şimdi, önce vicdanımızda bir şehir planı yapmanın zamanı…