Kimse kusura bakmasın ama Siirtliler olarak bizler bazı şeyleri birbirine karıştırıyoruz galiba. Karıştırdığımız konuların başında da tedbir ve tevekkül konularıdır.
İşçi, işyerinde en tehlikeli işleri gerekli ekipmanı kullanmadan, baretini takmadan yapmaya kalkışır, ardından bir kaza meydana geldiği zamanda iki eli böğründe kaderimdir der bir kenara çekilir. Belki de geri kalan ömrünü hep engelli bir birey olarak geçirmek zorunda kalır. Kendisi perişan olduğu gibi ailesi de perişan olur.
Adam iş insanıdır, tüccardır, iş yerinde milyonlarca liralık malzemesi var. Bir bekçi tutmaktan, bir insana birkaç kuruş vermekten kaçınır. Hatta bir kamera bile yerleştirmeye üşenir. Yangın alarmı deseniz zaten yanaşmaz.
Ardında da bir hırsızlık ya da bir yangın meydana geldiğinde çaresiz bir köşeye çekilir. Ya o zararı sineye çeker veya aman devlet nerede diye bir arayış içerisine girer.
Adam sanayicidir (gerçi ilimizde büyük sanayici yok.Ama olanları kast edelim.) İş yerinde her an bir patlamaya bir yangına maruz kalabilir . Ancak buna rağmen gerekli güvenlik önlemlerini almak aklının ucuna bile gelmez.
Üç örnekte de bizim ihmalkarlığımız, bizim tembelliğimiz söz konusu iken bunu tevekküle kadere bağlamamız büyük yanlış. Evet dinimizde kader vardır, kaçınılmazdır. Mutlaka tevekkülde gerekir.
Ancak bunların şartları vardır ve dinimizde bellidir. Bilimin ve aklın ön gördüğü bütün önlemleri aldıktan sonra tevekkül etmek ve başımıza gelen olumsuz olaylara kader diye yaklaşmamız gerekiyor.
Bu konuda Peygamber Efendimiz ile bir bedevi arasında geçen deveni nerede bıraktın hadisi şerifi en büyük kılavuzdur. Bu hadisi şerifte verilmek istenen dersi algılamak bile çalışırken gerekli bütün önlemleri almamızı gerektirir.