Siirt ilinin kurulduğu bölge üzerine yapılan arkeolojik çalışmalar, bölgede Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağında yerleşimlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Siirt’te yerleşimin çok eskilere gitmesi, kurulduğu bölgenin coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır. Siirt’in Güneydoğu Toroslarının eteğinde oluşu, güneyde gelişmiş tarım kültüründen, kuzeyde yüksek yayla kültüründen etkilenmesine sebep oldu. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt bir geçiş yolu üzerinde kurulmanın imkânlarından faydalandı. Siirt orduların geçiş yolu üzerinde kurulmuştu ve “Kral Yolu” da buradan geçiyordu. Siirt şehrinin MÖ 2000’li yıllarda ve Sami kökenli kavimlerce kurulduğu konusunda genel bir kabul varken, ilk kez hangi devlet zamanında kurulduğu tam olarak bilinmiyor13. Bölgede Alziler, Huriler, Hititler, Urartular, Asurlular, Medler, Persler de hâkimiyet kurdular14. Siirt yöresinde tarih öncesi dönemlere ait birçok kalıntı bulunurken Helenistik dönemin izlerini, Romalıların varlığını ve kültürünü bulmak mümkündür. Şehir zamanla, Romalıların, Sasanilerin ve Bizanslıların hâkimiyetine geçti15. Yöreye hâkim olan her devlet, her toplum Siirt’e kendi dini inancını ve kültürel özelliklerini taşıdı. Bölgede farklı birçok devlet ve toplumun egemen olması, bölgenin zengin bir kültürel birikime sahip olmasına imkân tanıdı. Siirt tarih boyunca coğrafi konumunun avantajından ziyade dezavantajını yaşadı. Farklı devletlerin hâkim olmasından dolayı farklı kültürleri yaşarken büyük devletler arasında kalarak felaketler de yaşadı. Özellikle Sasanilerle Bizans arasında süren uzun soluklu savaşlar Siirt ve çevresinde büyük bir ekonomik yıkıma yol açtı. Halkta İranlı ve Bizanslılara karşı bir tepki oluştu. İslamiyet’in hızla yayılması ve fetihlerin başarılı bir şekilde sürdürülmesi, İslam orduları tarafından Kuzey Irak, Anadolu ve Suriye’nin fethedilmesiyle neticelendi. Hz. Ömer zamanında Siirt’in içinde bulunduğu bölge M. 639 (Hicri 17) fethedildi. 640 yılına kadar Diyarbakır da dâhil bölgenin tamamı İslam devletinin hâkimiyetine geçmiş oldu16. Siirt İslam orduları tarafından fethedildikten17 sonra El Cezire eyaletine bağlandı18. Siirt’in de içinde yer aldığı bu bölgeye Araplar merkezden valiler gönderdiler fakat idare büyük oranda bu bölgede yaşayan yerel topluluklarda kaldı. Siirt’in İslam ordularınca fethedilmesiyle birlikte İslam Devletinde yaşanan siyasi sorunların etkisi Siirt’te de hissedilmeye başlandı. Siirt’te Hz. Osman devrinden itibaren başlayan siyasi sorunların olumsuz etkileri hissedildiği gibi Emevi Halifesi Abdülmelik zamanında barış ve huzur ortamı da hissedildi. Emevilerin yıkılmasından sonra Siirt Abbasilerin kontrolüne geçti. Abbasilerin zayıflamasıyla birlikte bölgede, yerel unsurlar ve Abbasilere bağlı Müslüman devletler belirdi. Önce Mervaniler, 1085’ten itibaren de Selçuklular bölgeye hâkim oldular. Sultan Melikşah’tan sonra yaşanan iç karışıklıklar ve taht mücadeleleri Siirt’in içinde bulunduğu bölgede de idari sorunlara yol açtı. Bu karışıklıklar ve belirsizlikler 1131’de Siirt ve çevresinin Artuklular’a geçmesiyle sona erdi. Bir ara Diyarbakır ve Siirt Eyyübilerin idaresine geçmiş olsa da Artuklular’ın etkinliği devam etti. 1243 Kösedağ savaşından sonra Anadolu’ya gelen Moğollar Diyarbakır ve Silvan çevresini yağmalayarak Siirt’e geldiler. Beş günlük bir muhasara sonrasında şehri ele geçiren Moğollar, Siirt’te büyük bir katliam ve yağma gerçekleştirdiler19. Moğolların zulmü Siirt’i de etkisi altına aldı. 1336’da İlhanlıların çöküşü üzerine Siirt, çeşitli egemenlik kavgalarına sahne oldu. Siirt’in de içinde yer aldığı coğrafyayı XV. yüzyılın başlarından itibaren Karakoyunlu ve Akkoyunlular kontrol etmeye başladılar. Bölge 1501 tarihinden sonra Safevilerin nüfuz alanına girdi. Şah İsmail, Hasankeyf ve Siirt’in yönetimini elinde bulunduran Melik Halil’i Tebriz’de hapsedip yöreyi idaresi altına almıştı. 1514 Çaldıran Savaşının Osmanlı lehine zaferle sonuçlanması üzerine Yavuz Sultan Selim Melik Halil’i hapisten kurtardı. Melik Halil’in de yardımıyla Siirt fethedilerek, Hasankeyf sulh yoluyla alındı20. Böylece Diyarbakır, Mardin, Urfa, Erbil ve Siirt’i içine alan geniş bir bölge Osmanlı Devleti’nin kontrolü altına girdi.