Her üç hikâye edici metinde şehrin canlı, sosyal ve kültürel hayatına atıf vardır. Mimaroğlu, Çarnaçar Mahallesi’nde Siirt’in dinî gelenekle iç işe geçen sosyal hayatını şöyle anlatır: Mahalleli, dinsel bayramlarda, etli pirinç pilavı yer. O gün gerçekten, mahalle, bayram eder. Mahallenin yardımlaşma töresi, pirinç pilavı yapanların yapamayanlara tabak tabak göndermesini gerektirir. O gün herkes toktur; herkes bayramlaşır; küskünler barışır, kinler unutulur. Allah’ın kutsal günüdür bu…” (Murat, 1968: 6). Romanda geçen dinî bayramlarda etli pilav yeme geleneği halen devam etmektedir. Yazar, Siirt’te iç içe geçen sosyal hayata atıf yapar. Mehmet Nuri Yardım çocukluk hatıralarını anlattığı Sefertası’nda aynı şekilde Siirt’in dinî geleneklerle iç içe geçen sosyokültürel hayatına atıf yapar: Ramazanları sokağımız daha hareketli olurdu. Bereketin harmanlandığı Ramazan ayının o kendine özgü güzellikleri sergilenirdi bir bir. Hele akşama doğru yaşanan o oruç telaşı ne güzeldi aman Allah’ım. İnsanlar nasıl da aceleyle koşturur, evlerine bir an önce varmak isterlerdi. Diğer günler aheste aheste yürüyen yaşlılar bile sanki daha bir canlanır ve adımları uzardı. Ezan okundu mu, orucu bazıları sokakta huzurla açardı. Kimin koltuğunun altında mis gibi taze pide var ise, diğerlerine ikram eder ve dışarıda iftar açtırdığı için ‘sevap’ kazanırdı (Yardım, 2009: 15). Yardım, çocukluğunda yaşadığı sıcak aile ilişkilerini, Ramazan şenliklerini ve Nevruz Bayramı’nı unutmamıştır. Yaşadığı ruh halini “Mübarek ayda gece yarısı zifiri karanlıkta evin penceresinden bir heyula gibi seyrettiği davulcu(lar)” cümleleriyle yansıtır (Yardım, 2009: 38). Ayhan Mergen’in Teneke Ayna kitabında Siirt’in mahalli bayramlarına, dinî ve kültürel geleneklerine sık sık atıf yapılır. Bu bayramlardan ve geleneklerden biri Cigor Bayramı’dır. Öykünün başkarakteri Salih (Ahmet), yatsı namazından sonra Cigor Bayramı’nda “suke” satmak için on kilometrelik mesafedeki Siirt’e gidecektir. Salih, “seri hareketlerle iki katırı ahırdan çıkardı. Bir uçları bir elin kavrayabileceği şekilde inceltilmiş, diğer uçları ise belirli bir yere kadar dörde ayrılmış sukeleri ahıra yükledi (Mergen, 2019:57). Salih, şehre vardığında “suke”ler için çocuklar etrafını sarar. Her çocuk en alımlı en gösterişli ve en kuru meşalenin kendisinin olmasını istemektedir. Çocuklar, aldıkları sukeleri tandır kenarında veya bir gece boyu fırında bırakıp daha da kurumasını sağlarlar. Bundan sonra da dörde ayrılmış ucuna çıta parçaları yerleştirip Cigor Bayramını beklerler. Mart ayında kutlanan Cigor Bayramı’nda ikindinden sonra evlerin damına çıkarak tutuşturdukları bu sukeleri karanlık batıncaya kadar başlarının üzerinde döndürürler. “Sukeyi çeviren kişinin, Arapça bir tekerleme olan ‘Ale aharu’l – keşeleyle mayit aşşe’ yani ‘keşişin inadına bu akşam yemek yiyeceğim’ cümlesini söylediğinde bir yıl boyunca başının ağrımayacağı inancı da halk arasında yaygındır” (Yılmaz, 2007: 39). Çık gör anlamına gelen cigor mahalli Arapçaya ait bir kelime olup et yememe orucu tutan Hıristiyanları kızdırmak için asırlar öncesinde ortaya çıkmış bir gelenektir. O gün şehirde hemen her evde “suke” döndürmenin yanı sıra mutlaka bumbar yemeği ve tatlı da yapılır (Mergen, 2019:59). Ayrıca şenlikli gecede “suke”ler meşale gibi döndürülürken damların ihata duvarlarındaki küller de tutuşturulmaktadır. Günün özel yemeği mumbar (Cokat) dolmasıdır. Bu dolma mart ayının ikinci haftası kutlanan “Cigor” günü yapılan özel bir yemektir. “Bu bayramda mumbarın yanına yöresel tatlılardan rayoş miketip yapılmaktadır. Ayrıca Botan vadisindeki “Rasıl Hacar Tepesi”ne (Delikli Taş) gidilmekte ve çocukların topladığı kuru asma yaprakları ile geceleri ateş yakılmaktadır”(Çildam, 2021: 314). Gazeteci yazar Kılıççıoğlu’nun tespitlerine göre Cigor Arapça bir sözcük olup “cegir-gıcık-kızdırma” kelimelerinden türemiştir. Nitekim Cigor akşamı Siirtlilerin damlara çıkıp yabani çam ağacından hazırlanan meşaleleri (suke) yakıp “Keşişin inadına bu akşam yemek yiyeceğim” demeleri bu tespiti doğrulamaktadır. Bayram günü bilhassa erkekler şehrin güneyinde bulunan Botan vadisindeki Rasulhacar (Taşbaşı) mevkiine giderler. Buradaki sarp kayalarda yetişen “nergis çiçeğini” toplamak ve şehre getirmek için bazen hayatlarını kaybedenlere de tesadüf edilir. Eskiden her sene uğrunda bir kurban verilen bu çok hoş kokulu çiçeğe “ölüm çiçeği” de denilmektedir (Kılıççıoğlu, 2019:118, 119). Cigor Bayramı’nda Siirt’te canlı bir hayat vardır. Yardımlaşma ve kaynaşma duygusuyla nişanlı kız ve evli kadınlara akrabaları hediyeler göndermektedir. Mevsim şartları uygun olmadığı zamanlarda bu bayramlar evlerde yapılmaktadır. Mergen’in Teneke Ayna kitabında yer alan Kuma adlı hikâyede Siirt’in Şiher geleneğine de atıf yapılır. Hikâyede görme engelli Şükrü Usta’nın ikinci kez evlendirilmek için yaşadığı trajikomik olaylar anlatılır. Uzun geçen bir kışın ardından kadınların kendi aralarında sohbet edip eğlendikleri, kızlarını görücüye çıkardıkları Şiher günleri başlamıştır. Şiher, Şeyh Musa Mezarlığının karşısındaki boş alanda yapılmaktadır. Erkek evladı olmayan Şükrü Usta’yı ikinci kez evlendirmek isteyen annesi, kız kardeşleri ve eşi de Şiher’e gelmiştir. Kadınlar önce Şeyh Musa Mezarlığına geçerek dua ederler. Daha sonra mezarlığın karşısındaki geniş alanda gözlerine kestirdikleri güzel bir yere kilimlerini sererek otururlar. Bu arada yüzlerce kadın ve genç kız Şiher’e gelmiştir. Yetişkin kadınlar, genç kızlar öbek öbek ayrılarak, kendi aralarında, eğlenmeye sohbet edip, uzun kış mevsiminin yol açtığı hasreti gidermeye başlarlar” (Mergen, 2019:39,40). Mergen’in Kuma’da anlattığı Şiherler gerçek kaynaklarla örtüşmektedir. “Bu kelime sergi, panayır anlamına gelmektedir. Her yıl Mayıs ayının 13. gününe rastlar. Bir ay devam eder. Şihirler şehrin dört bir yanında bulunan türbelerde icra edilir. Buralara giden genç kız ve kadınlar en güzel elbiselerini giyer ve eğlenirler. Bilhassa genç kızları kadın görücüler burada tanır ve beğenirler” Gazeteci yazar Cumhur Kılıççıoğlu’nun tespitleriyle“ilkbahar gezmelerinde, düğünlerde aile toplantılarında veya cadde sokakta birbirini uzaktan gören müstakbel nişanlılardan erkek, hemen ailesine açılarak falan kız acaba kimlerden diye sorarak onu istediğini ihsas eder” (2019:120) Karşılıklı niyetler ortaya konulduktan sonra aileler birbirleri hakkında araştırma yaparak olumlu veya olumsuz kararlar verirler. Evlilikle ilgili bütün bu türdeki faaliyetler genelde Şiher günlerinde canlanır ve renklenir. Siirt’in halen devam eden türbe ziyareti geleneği her üç esere de yansımıştır. Çarnaçar Mahallesi’nde yazar ritüelleri dönemin kültür politikasına uygun olarak anlatır: “Az sonra türbeye vardılar. Ferzan, Azizin baş tarafındaki demir mazgalları, Aziz’in duasını kabul etmesi için, kadın kuvvetini aşan bir sertlikle tuttu; onları sallamağa ve yüksek sesle dua etmeğe başladı” (Murat, 1968: 28). Mehmet Nuri Yardım da anlatılarında çocukluğunda tesiri altında kaldığı türbe ziyaretlerine atıf yapar: “Şirin ve küçük şehrimizin, Siirt’imizin kutsal mekânlarından yeşil boyalı Şeyh Mahmut Türbesi tam da evimizin karşısındaydı. Rengine bakarak biz ‘Yeşil Türbe’ derdik. Ama aslında içinde yatan büyük zat ‘Şeyh Mahmut’ adıyla yâd edilirdi” (Yardım, 2009: 13). Yardım, Şeyh Mahmut Türbesi’ni ziyaret eden insanları ziyaret esnasında sergiledikleri pratiklerle sahneler: “Yeşil Türbe’nin önünü çok seviyorum. Çünkü her geçenin mutlaka bir an da olsa durup dinlendiği, kimisinin el açıp dua ettiği veya Fatiha okuduğu esrarengiz bir yerdi bu mekân. Bazı başı bağlı, yaşlı kadınlar türbenin önünde uzun uzun durur, yalvarıp yakarırlardı. Özellikle akşam işten evlerine dönen yaşlı amcalar türbenin önünde el açıp dua ettikten sonra birer bozuk para atarlardı içeriye. Sevinirdim para atılınca Yeşil Türbe’ye. Atmayanların cimriliğine kızardım için için. Bazı büyükler de yere atılmış kâğıtları alır, türbenin içine atarlardı. Demek ki kâğıtlar mukaddesti. Yerde durmamalıydı “(Yardım, 2009: 16). Ayhan Mergen hatıraları üzerine kurguladığı Teneke Ayna öyküsünde Şeyh Musa Türbesinden söz eder: Önce Şeyh Musa Mezarlığına geçerek, dua ettiler… Ayşe ve ailesi de şiher bittiğinde yine Şeyh Musa Mezarlığına giderek dua okudular… Ancak ertesi hafta Şeyh Ebul Vefa Türbesi civarında yapılan şiherden döndükten sonra…” (Mergen, 2019:39,40). Hikâyede geçen Şeyh Musa’nın soyu Halit Bin Velit’e dayanmaktadır. Yaşadığı dönemde hastalıklara şifa olduğuna inanılan Şeyh Musa vefatından sonra aynı amaçla özellikle Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilmektedir (Karakaş, 2014). Roman ve öykülerden çıkan sonuca göre dini semboller ve ritüeller Siirt halkının sosyokültürel hayatında önemli rol oynamaktadır. Müslümanların ve Hristiyanların bir dönem iç içe yaşadıkları şehirde belirgin bir kültürel çatışmanın yaşandığı açıkça görülmektedir.