Siirtliler olarak, nankör insanlar değiliz. Bırakın bize iyilik yapanı bize selam vereni bile unutmayız. Ona karşı minnet duyarız. Aradan yıllar geçse de o selamı veya iyiliği unutmayız. Bizde bir fincan kahvenin hatırı 40 yıldan çok daha fazla sürer.
Ancak sanırım bunun birkaç istisnası var. Bu istisnalardan bir tanesini de Ege Üniversitesinden arkeolog Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur’a karşı gerçekleştirdik. Çoğu insan en azından tarihe ve kültüre meraklı olanlar bilirler, ama bir kez daha hatırlatalım.
2001 yılında genç bir yardımcı doçent olarak, Siirt’te ilk kazıları Ilısu Baraj gölü kapsamında başlattı. Belleğimizi biraz zorlayarak o dönemleri hatırlamaya çalışalım. Ulaşım dahil bir çok sorunun, mahrumiyetin ve özelliklede terör olaylarının daha etkin ve daha korku oluşturduğu yıllar. O nedenle bir çok kişi Siirt il merkezi ve ilçelerine gelmekten kaçınırken bu genç bilim insanı bu zorluklara talip oldu.
2001 yılında kısa bir araştırma ve inceleme gezisinin ardından 2002 yılında ekibi ve öğrencileri ile Siirt’e geldi ve şimdi sular altında kalan Çiçekyurdu Mezrasında ki Türbe Höyükte ilk kazı çalışmasına başladı.
Başladı demek kolay. Onun yaşadığı zorlukları yaşayanlar ve benim gibi bir bölümüne tanık olanlar içinse o kadar kolay değil. İlk yıl kendisi ve öğrencileri için başlarını sokacakları ve yatacakları yer bulamadılar. Allah rahmet eylesin Refik Kızılay ile tanışınca onlara metruk durumda bulunan yem fabrikasında yer verdi.
Bir yaz sezonu boyunca gündüzlerini kazıda geçiren ekip, geceleri de eski Eruh yolu üzerinde bulunan bu fabrika binasında geçirdiler. Yerde eski yatakların üzerinde yattılar. Siirt’in sıcağının oluşturduğu terler altında banyo imkanlarından yoksun bir yaz geçirdiler.
Bütün bu olumsuz koşullara rağmen bu genç bilim insanı yılmadı. Dönemin Valisi Nuri Okutanla görüştü. 2003 yılında Vali Okutan’ın talimatıyla balarını sokabilecekleri bir okul pansiyonu verildi. Ancak zorlukları sıkıntıları bitmedi, ilgili daha alt kademelerde gereken desteği görme yerine engellemelerle karşılaştı. Önüne olmadık engeller çıkarıldı, incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler büyütüldü. Adeta kaçırmak için yapılabilecek her şey yapıldı.
Yerelde bu zorluklarla karşılaşırken, Siirt’in o dönemdeki koşulları ve özellikle algısı nedeniyle ekibinin ve öğrencilerinin ailelerini ikna etmeye çalıştı. Çocuğunu Siirt’te ki kazı çalışmalarına göndermek istemeyen ailelerle bizzat görüştü ve Siirt’in gerçek yapısını anlattı.
Türbe Höyük kazısı ile yetinmedi. Çattepe Tilenevro kazısına başladı. Bu devam ederken Siirt için çok önemli olan ve hemen il merkezinin yanı başında bulunan Başur Höyük kazısını başlattı.
Bütün bu zorluklar, dönem dönem etkilese de onu yıldırmadı. Kendisini destekleyen birkaç Siirt gönüllüsünün moral verme çabalarıyla işine daha çok sarıldı.Kültür ve Turizm Bakanlığının verdiği desteğin yetersiz olduğu dönemlerde çeşitli sivil toplum kuruluşlarından ve iş insanlarından destek aldı. Kazılarda daha çok işçi çalıştırdı. Birkaç aylığına da olsa daha çok kişiye iş imkanı sağladı.
Çalıştırdığı işçilerden maddi durumları yetersiz olanlara hak ettiklerinin ötesinde destek oldu. Hatta kaldıkları yurdun çevresindeki yoksul ailelere de gereken desteği verdiğine ben çok defalar tanık oldum. Gıda yardımı yaptı, giysi yardımı yaptı. Hatta beslemek ve onunla geçimlerini sağlamak üzere koyun keçi aldığı aileler oldu.
İş insanları ve sivil toplum örgütlerinden sağladığı imkanlarla yoksul ailelere yıllar içerisinde belki de milyonları bulan tutarda maddi destek sağladı. Tabii buna Kültür ve Turizm Bakanlığının tahsis ettiği ödenek dahil değil.
Bunları yaparken de öğrencileri, işçileriyle yapısından kaynaklanan bir meziyetle çok sıcak ve samimi ilişkiler kurdu. Ekibindeki diğer hocalarla arkadaş olurken, öğrencilerine ve işçilerine hem bir baba ve hem de bir arkadaş oldu. Çevresinde bulunan ve tanığı insanlarla da çok sıcak diyaloglar kurdu. Kendisine hemen her alanda başvuran kişilere yardımcı olmaya çaba harcadı. Başkalarının talepleri konusunda çözüm bulamadığı bir çok konuda benden destek istediğini biliyorum.
Siirt’te bunları yaparken bilim çevrelerinde de Siirt’i anlattı. Bir çok çalıştaya katıldı, bildiriler sundu. Konferanslar verdi. Arkeolojik dergiler başta olmak üzere yerel ve ulusal basında binlerce haberi ve makalesi yer aldı. Aralarında yabancı uyrukluların da bulunduğu yüzlerce bilim insanın Siirt’e kadar gelerek kazılarda inceleme yapmasını sağladı.
Kısacası küçükle küçük, büyükle büyük, her zaman pozitif olan yapısı ile Siirt’te kendisini tanıyanların tamamına yakının gönlünde taht kurarken, Siirt’in tanıtımına da önemli katkılarda bulundu.
Bunlardan da daha önemlisi Siirt’in bilinen tarihinin değişmesini sağladı. Kendisinin yaptığı kazılardan önce Siirt’in tarihi MÖ 5-6 bin yıllara dayanıyor diye kabul ederken, şimdi bunu MÖ den önce 12 binli yıllara uzanıyor diyebiliyor ve ilimiz dünyanın en eski yerleşim birimlerinden birisidir diye övünebiliyoruz.
Bunlarla birlikte gerçekleştirdiği kazılarda birbirinden değerli birçok buluntuyu da gün yüzüne çıkardı. Bu buluntuların bir değil, birden çok müzeyi donatacak sayıda olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Peki biz çok kısaca böyle özetleyebileceğimiz ve yaklaşık 20 yıl boyunca yaz mevsimini aramızda geçiren bu bilim insanına nasıl bir muamele layık gördük? Son yılında kendisine tahsis edilen kamu binasını alel acele boşaltmasını istedik. Son yılın çalışmalarını kiralık ve hiç uygun olmayan bir evde geçirdi.