Siirt geri kalmış, kalkınmasını sağlayamamış bir şehir. Siirt orta ve çoğunlukla dar gelirli insanların yaşadığı bir şehir.
Uysal, kimseye sataşmayan, hatta sataşmak bir yana hakkını aramaya bile cesaret edemeyen, sindirilmiş insanların çoğunlukta olduğu bir şehir. Başka bir deyimiyle “ensesine vur lokmasını” yapısında ki insanların fazla olduğu bir şehir.
Bu nedenle bu şehir diğer şehirlerden ayrılır. Bu şehrin, bu şehrin insanlara, ayrı bir ilgi ve hizmet gerekli.
Başta varlıklı kişilerin kendisine sahip çıkmalarına ve ekonomik kaygıya yer vermeden memleket sevdasını ön plana alarak yatırım yapmalarına ihtiyacı vardır.
Bu memleketin statüsü ne olursa olsun, ister en alt düzeyde, isterse en yüksek düzeyde olsun kamu görevlilerinin özverili çalışmalarına ihtiyacı vardır.
Bu memleketin, sorunlarının çözümü için uğraşan kalkınması için çaba harcayan siyasilere ihtiyacı vardır.
Bu memleketin sivil toplum kuruluşlarının ağırlıklarını koymaya ve hep birlikte yanlışa dur demelerine, sorunları dile getirmelerine ihtiyacı vardır.
Bu memleketin hiç bir kaygı taşımadan ve kendileri için mücadele ettiği insanların manevi desteğini arkasında hissettiği bir basına ihtiyacı vardır.
Bu memleketin kollektif şuurla hareket eden ve haklı taleplerini cesurca dile getiren, haksızlıklara yanlışlıklara karşı duran sade vatandaşlara ihtiyacı vardır.’
Ancak maalesef her bir gruba baktığımızda neredeyse tam tersi bir durum görüyoruz.
Siirt’te topladığı sermayeyi alıp giden ve bir daha memleketini hatırlamayan varlıklı insanlar. Bunlar yasal ve dini açılardan sorumlu olmasalar bile kamuoyu vicdanı açısından sorumludurlar.
Gününü gün eden, çalışmaktan çok çalıştığı kurumu bir büro olarak kullanan, mesaisini bilgisayar da oyun oynayarak geçiren, eline geçerse çalıp çırpan, hak hukuk ve adalet duygusundan yoksun kamu görevlileri görüyoruz. Bunlara bir de hiç kuruma uğramayan bankamatik memurlarını da eklemek gerekiyor.
Ele geçirdiği makamı kendi şahsi çıkarları için kullanan veya başvurduğu işler için maymuncuk yerine ikame eden siyasetçiler var.
Sivil toplum kuruluşları, basın ve sade vatandaşların durumu da çok farklı değil.
Unutmayalım ki yaşamını sürdürmekte zorlanan yaşlının dulun, yoksulun, gözü yaşlı çocuğun sorumluluğu bu toplumda yaşayan tüm bireylerindir.
O yüzden bu durumun vebali ağırdır ve ahı vardır.