Toplumda yaşamak kişilere bazı haklar verdiği gibi, devlete ve birlikte yaşadığı diğer kişilere yönelik olarak bazı yükümlülükler yüklüyor ve kişilerden bunları yerine getirmesi isteniyor .
Bu yükümlülüklerin temelinde diğer kişilerin haklarını kısıtlamamak yani direkt veya dolaylı olarak zarar vermemektir.
Örneğin Siirt’te su sıkıntısı çekiliyor. Yer altı suları dünya genelinde olduğu gibi Siirt’te de azalmış durumda. Bundan dolayı Siirt’e su sağlayan Hesko ve Hizan hatlarından yeterli su gelmiyor.
Çözüm amacıyla belediye tarafından epey çalışmalar yapılıyor ve yapılmaya da devam edilecek.
Yetkililer bu çalışmaları yaparken bize de önemli bazı görevler düşüyor. Suyun yeterli olmadığı bir dönemde, ben parasını ödüyorum; istediğim gibi tüketirim deme lüksüne sahip değiliz ve olamayızda.
Birileri tankerlerle taşınacak suyu dört gözle beklerken, bir başkası bahçesini sulayamaz.
Bu dini açıdan da ahlaki açıdan da böyledir. Çünkü boşa harcadığımız her damla su bir başkasının yeterli suya kavuşamaması, kişisel ve ev temizliğinin yapamaması anlamına geliyor. Hatta hastalıklara davetiye çıkarmaktır.
Parası ile aldığımız suyu tasarruflu olarak kullanmak zorunda olduğumuza göre kaçak su kullanmak veya şebeke suyu ile sebze yetiştirmek kabul edilebilir bir şey değildir
Dini açıdan da, ahlaki açıdan da bu böyledir. Hele birde empati yaptığımız da, yani bir an için kendimizi o su bulamayanların yerine koyduğumuz zaman durumun vahameti daha açık bir şekilde ortaya çıkar.
Özetlemek gerekirse, hiç bir hak sınırsız değildir. Buna parasını vererek dahi olsa gereksiz yere harcayacağımız su da dahil
