Son zamanlarda sıkıntılı günler geçirmekte olan Siirt Üniversitesi bu kurumların başında geliyor. Üniversitemiz onu yöneten ve görev yapanların olduğu kadar, alın teri akıtarak sokakları süpüren temizlik işçisinindir.
O nedenle başta onu yöneten ve görev yapanlar başta olmak üzere üniversiteyi korumak, kurumsal kimliğine zarar vermemeye çalışmak ve geliştirmesi için elimizden gelen gayreti göstermek hepimizin görevidir.
Ancak koruma ve kollama görevinde en önde olması gereken yönetim kadrosu bu konuda iyi niyetli olduğuna inandığım hata ve ihmalleri sonucu ortaya çıkan durum ve ardından anlaşılması zor suskunlukları insanı gerçekten çok üzüyor.
O kadar ki Prof Dr Abdullah Ünalan gibi öğretim üyelerini isyan ettirecek düzeye getirdi.
Ancak maalesef ki perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Muhterem rektör hocamızın yönetim tarzının bu sonucu doğuracağı daha ilk günden belliydi.
Bunu yaklaşık iki yıl önce ben kendisine arz etmiştim. Kendisinin daveti üzerine, rektör yardımcıları genel sekreter ve basın müdürünün de hazır olduğu bir sohbette daha doğru deyimle bir münazara da üniversitenin çalışmalarını ele almıştık.
Saygı ve demokratik kurallar çerçevesinde geçen bu görüşmede bana kadar yansıyan bazı sorunları kendisine arz etmiştim.
Bu konuların bir tanesi öğretim üyeleri ve personelin kendisinden randevu alamaması ve sorunlarını aktaramamaları yönünde ki yakınmalarıydı.
Kendileri buna karşılık görev bölümü yaptığını, hiç kimsenin görevine müdahale etmediğini ve bu nedenle sorunu olan personelin kendisi yerine o bölümün sorumlusu olan kişilerle görüşmeleri gerektiği şeklinde cevap vermişti.
◦ Bu cevabı üzerine bende kendisine hiçbir yöneticinin eksik bıraktığı ya da yanlış yaptığı bir işi gelip itiraf etmeyeceğini ve bu nedenle onların yanı sıra o bölümlerde görevli personelin memnuniyetini araştırması gerektiğini belirtmiştim.
◦ Zaman beni haklı çıkardı. Eğer sevgili hocamız personelle görüşmüş olsaydı bu olaylardan ilk andan itibaren haberdar olurdu.
◦ Ne diyelim keşke haklı çıkmasaydım!.