Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Molla Mahmud Zokaydi

Molla Mahmud Zokaydî, yirminci

Molla Mahmud Zokaydî, yirminci asırda Türkiye’nin doğusunda yetişmiş önemli bir âlimdir. 1877 tarihinde Siirt’in Halenze köyünde doğdu. 5 Nisan 1945 de Siirt’e bağlı Kurtalan ilçesi Zokayd beldesinde vefat etti. Babası Molla Abdulkahhar Zokaydî ve Molla Hasan’ın yanında okuyup icâzet aldı. Şerhu’l-Ma’fuvvât, Kitabu’l-Hukuk ve’s-Suhbe, Kitabun fi Bahsi’l-Eyman ve’t-Talak, Hülasâtu’l-Edeb fî Mekârimi’l-Ahlâki’l-Me’sûra, es-Seyahatu ilâ Beyrut, et-Teb’îdu ilâ Antalya ve’s-Seyahatu fî Diyâri’l-İslam gibi çok sayıda eseri bulunmaktadır. Bu makalede Molla Mahmud’un ilim tahsîli, hocaları, öğrencileri, eserleri incelenmiş en sonunda “er-Risaletu fi’d-Dâdi ve’t-Tâ” adlı risalesinin tanıtımı yapılarak tahkikine yer verilmiştir.

Siirtli Molla Mahmud Zokaydi’nin Hayatı

Molla Mahmud Zokaydî, Şâfii fıkıh âlimi ve mutasavvıftır. İsmi Mahmud olup Zokaydî nisbesiyle bilinir. 1877 tarihinde Siirt’in Halenze köyünde doğdu. Babası Şeyh Abdulkahhar ez-Zokaydî (ö. 1906), annesi Saliha Hanımdı. Büyük dedesi Molla Halil Siirdî (ö. 1843), yirmiden fazla eseri bulunan meşhur bir âlim idi.1 Hz. Ömer’e nispet edilen ailesi, Bitlis Hizan’dan Siirt’e gelerek Zokayd (Kayabağlar) beldesine yerleşti ve “Beyt/ mâlâ Melle Halil” (Molla Halilgiller) diye tanındı. İlim tahsiline küçük yaşlarda başlayan Zokaydî, klasik usûl üzere kitaplarını babası Şeyh Abdulkahhar Zokaydî ile babasının amcazâdesi Molla Hasan’ın yanında okudu ve icazetini aldı. Şeyh Abdurrahman Tâhî’nin halifesi olan babsı Şeyh Abdulkahhar Zokaydî (1260-1324/1844-1906), önce Tillo’ya yakın Halenze (Bağtepe) köyünde ikamet etti, daha sonra Zokayd köyüne gidip oraya yerleşti. Buradaki medresesinde talebe yetiştirip dedesi Molla Halil’in kitaplarının önemli bir bölümünü istinsah etti.2 Molla Mahmud’un diğer hocası olan Molla Hasan (1840/1895)’ın babası Molla Mustafa, Molla Halil es-Siirdî’nin en büyük ve âlim oğlu idi. Molla Hasan, Mahmudiye Medresesinde tahsiline başladı ve burada icazet aldı. Ömrünün son zamanlarına kadar ilimle meşgul oldu ve talebe okuttu. Arapça, fıkıh, akâid, tefsir, hadis ve tasavvuf gibi ilim dallarında iyi bir eğitim gördükten sonra Molla Mahmud, babasının Zokayd´daki medresesinde müderris olarak ders vermeye başladı. Bu vazîfesinin yanı sıra kendisine fıkhi konularda soru sormaya gelen kimselere fetvalar verdi, sorunlarını çözmeye çalıştı. Hayatı boyunca çeşitli engellemelere rağmen ilmi faaliyetlerden geri kalmayan ve son derece vakarlı, onurlu, cesur bir şahsiyet olarak temayüz eden Zokaydî, irşad görevini de en iyi şekilde îfâ etti. İlmî şahsiyeti kadar ibâdetlerdeki titizliği, cömertliği ve güzel ahlâkıyla da dikkat çekti. Sahip olduğu malının büyük bir kısmını ihtiyaç sahiplerine infâk etti. Gittiği yerlerde insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlattı. Onlara Kur’ân ve Sünnete sarılmalarını, farzları yerine getirip büyük günahlardan kaçınmalarını tavsiye etti. Kendisini ziyarete gelenleri faydalı ilme ve ibadete teşvik etti.

Zokaydî, Molla Ali, Molla Nasreddin (1890/1935), Şeyh Cüneyd (1911/1963), Şeyh Haydar (1899/1966), Molla Abdussamed (1907/1993), Molla Resul (ö.1940), Molla Muhammed (1905/1977) ve Molla Emin (1897/1972) gibi çok sayıda talebe yetiştirdi. İlmî icâzetini aldıktan sonra bu âlimler, ilim tedrisi ve irşat faaliyetleri için bölgeye yayıldı. Gittikleri yerlerde talebe okutup halkı irşâd ettiler. Molla Mahmud, Milli Mücadele yıllarında talebeleriyle beraber büyük fedakârlıklar gösterdi. Ruslara ve Ermenilere karşı Bitlis dağlarında cihad etti ve düşmana karşı büyük zayiatlar verdi. Savaştan sonra baş gösteren ve pekçok insanın açlıktan ölmesine sebep olan kıtlık dönemlerinde, halka ve orduya buğday yardımı yaptı.3 1922-1923 yıllarında büyük oğlunun hastalığı münasebetiyle Beyrut’a gitti. Burada kaldığı süre içerisinde yörenin meşhur ulemâ ve meşâyihini ziyaret etti. Onlarla ilmi müzakere ve istişarelerde bulundu. İlmi ve manevi kişiliği sayesinde halkın ve ulemanın yoğun teveccühüne mazhar oldu. Bu seyahatinde gezmiş olduğu yerleri ve başından geçen olayları “Es-Seyahatu ilâ Beyrut” adlı hatıra kitabında baştan sona ele aldı.4 Şeyh Mahmud, haksızlıklara karşı mücadele ve düşmanlara karşı cihad ile geçen hayatı boyunca çeşitli eziyetler gördü. Şeyh Said hadisesi bahanesiyle 1925 yılında tutuklanarak hapse atıldı ve Antalya’ya sürgüne gönderildi. Yol boyunca tutulduğu hapishanelerde çeşitli işkencelere maruz bırakıldı. Hakkında idam fermanları çıkarıldı. Onun bu sürgün hayatı Cumhuriyet yıllarında yaşayan âlimlerin karşılaşmış oldukları büyük sıkıntıları gözler önüne serer.5 Zokaydî, bu sürgünler esnasında Bediüzzaman gibi pek çok âlimle yazıştı ve memleketin durumuyla alakalı istişarelerde bulundu. İnsanları sürgüne yollamanın yanlışlığını, başvekil İsmet Paşa’ya, harp kumandanı Fevzi Paşa’ya ve dâhiliye nazırı Cemil Paşaya dilekçeler yazarak bildirdi. “etTeb’idu ile Antalya ve’s-Seyahatu fi Diyari’l-İslam” isimli kitabında Diyarbakır, Urfa, Antep, Konya, Afyon, Burdur ve Antalya’da geçen çileli sürgün hayatını anlattı, dönemin ulema profilini gözler önüne serdi. Cumhuriyet dönemi hakkında kayda değer tarihi, coğrafi, siyasal ve sosyal bilgilere yer verdi.

İki yıl Antalya’nın Korkuteli ilçesi, bir yıl da merkez olmak üzere toplam üç yıl memleketinden uzakta ikamet etmeye mecbur edildi. Defalarca meclisle yazışıp masum olduğunu ifade etmesine rağmen dönemin Ankara hükümetinden şu cevabı aldı: ‘Masum ve gayr-ı masum birdir. Emir la yeteğayyer ve la yetezelzeldir. Makam- ı aliyeyi tasdî’ etmeyiniz’. Bu cevap üzerine Şeyh Mahmud, ‘bundan böyle Cenab-ı Allah’ın kapısından başka hiç kimsenin kapısını çalmayacağım’ diyerek ‘inni ileyke eşku’ (halimi, sadece sana şikayet ediyorum) ile başlayan bir kaside yazdı.7 Şeyh Mahmud, hâtırât kitabında Burdur’da bir ilmi münazara vesilesiyle tanıştığı Said Hatipoğlu’nun babası Hacı Muhammed Efendi Hatipzade ile olan dostluklarından bahseder. Antalya ve Korkuteli’nde sıkça görüştüğü kişiler arasında şu isimleri çokça zikreder: Ahmed Hamdi Övür (eski Antalya müftüsü), Hacı Rıfat Efendi, Korkuteli müftüsü Hüseyin Efendi, Abdurrahman Çelebi, Mısır asıllı Ahmed Bedevi, kardeşi İbrahim edDusuki.8 Sürgün yıllarını müteakip Mustafa Kemal, tertip ettiği kongrelere destek vermesi için Şeyh Mahmud’la yazıştı. Fevzi Çakmak, Doğu’daki aşiret isyanları hakkında fikrini almak için bizzat Zokayd’a gelerek kendisiyle görüştü. Osmanlının son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk dönemleri arasında yaşamış olan Zokaydî, yazmış olduğu bazı eserlerinde, tarihi süreç içerisinde müslümanlar arasında ortaya çıkan temel problemleri teşhis edip çözüm yollarını gösterdi. İslam âleminin içinde bulunduğu sıkıntıların arka planındaki tarihi ve sosyal sebepleri; itikadi bozukluk, kavmiyetçilik, adaletsizlik, ahlaksızlık, zulüm, hurafe ve tembellik olarak tespit etti. Bunların temelini de yöneticilerin adaletsiz uygulamalarına dayandırdı.9 Ona göre Müslümanların bu sıkıntılarının hal çaresi; mutlak adalet, İslam birliği ve İslam ahlakının yeniden tesis edilmesi idi. Zaten İslamiyet’in de asıl maksadı insanlara ilmi, aklı, mutlak adaleti ve güzel ahlakı öğretmek idi.

Şeyh Mahmud, tıpkı dedesi Molla Halil Siirdî11 gibi farklı alanlarda pek çok eserler yazdı. Ayrıca sohbet ve vaazları, sürgün yıllarında yazdığı mektupları ve eleştirel yazıları ile çok yönlü âlim ve entellektüel bir şahsiyet olarak temayüz etti. Onun araştırmacı ve tenkitçi yönü, yazmış olduğu eserleri ve ta’likatlarında açıkça görülmektedir. Dedesi Molla Halil es-Siirdî’nin Usûlü’l-’Akâid adlı eserindeki İbn Teymiyye’ye isnat ettiği “Allah hakkında tecessüm ve cihet” iddiasını, aynı eserde yazdığı hâşiyede reddetmiş ve dedesini ilmî usûl dairesinde eleştirmekten geri durmamıştır. Delillere dayandırdığı itirazlarını şu şekilde ifade eder: “Ben diyorum ki; İbn Teymiyye’nin kitaplarına vâkıf olan bir kişi, onun görüşlerinin Hanbelî mezhebinin görüşleri ile aynı olduğunu, farklı olmadığını görür. İbn Teymiye, Molla Halil’in kendisine isnat ettiği şeyden (tecessüm) çok çok uzaktır. Onun görüşleri selefin görüşlerinin aynısıdır. Fakat bazı kitaplarındaki bir takım ibareleri bunu (tecessüm) vehmedici olmakla beraber, maksadı bu (tecessüm) değildir. Bu ibareler, tevili kabul eden bazı sapmalardır. Keşke bilseydim müellifi (Molla Halil es-Siirdî) ve onun gibileri bu düşünceye iten neden nedir. Hâlbuki İbn Teymiyye, Şeyhü’l-İslam ve Muktedaü’l-enam biridir. Bunlar (müellif Molla Halil ve onun gibi düşünenler) başka âlimlerin bu tür ibarelerini tevil etmişlerdir. İbn Teymiyye ise bu tür ibarelerden sonra,(ٌ ْء ْلِِه َشى ْ َس َكِمث لَي ُ َ ِصير ْب ُ ال َ َّ السِميع َُهو و) (Şûrâ, 11) âyetini zikretmiştir. Kanaatimce Molla Halil esSiirdî, İbn Teymiyye’nin kitaplarına vakıf olmayıp bu görüşü, İbn Hacer el-Heytemî’nin İbn Teymiyye hakkındaki görüşlerinden almıştır. İbn Hacer el-Heytemî de bu görüşleri İmam Sübki’den almıştır. İbn Teymiyye ile İmam Sübki muasır âlimlerdir. Muasır âlimler arasında cereyan eden münakaşalar ise malumdur.”12 Zokaydî, hicri 1364, miladi 1945 senesinde vefât etti. Mezarı, babası

Şeyh Abdulkahhar Zokaydî’nin de bulunduğu Siirt’e bağlı Kurtalan ilçesi Zokayd (Kayabağlar) beldesi kabristanındadır.

Seni Gidi Kopyacı :)))