Siirt, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine kadar bölgenin eğitim, ticaret, sanat ve üretim alanlarında merkezi konumundaydı.
Başta Tillo olmak üzere il geneline yayılmış çok sayıda bulunan Medreseler de yetişen din adamları ve Kuran hafızları bölgenin de ötesinde Mısırdan İstanbul’a kadar geniş bir İslam Coğrafyasında hizmet veriyorlardı.
Kuzeyden güneye, doğudan batıya doğru giden başta ipek yolu olmak üzere çok sayıda kervan yolunun üzerinde olması Siirt’in ticari bir merkez olmasını ve Siirtlilerin de ticareti öğrenmelerine imkan sağlamıştı.
Bölge illerinin özellikle yaz sebze ve meyveleri Siirt’ten gidiyordu. Ticareti iyi bilen Siirtliler bölge illerine yerleşerek, o illerin ticari hayatlarını canlandırmış ve Siirt’le de bağlarını koparmayarak ilimizde üretimi yapılan ürünlerin satışını bulundukları illerde yapmışlar.
Bu sayede Siirt’te üretilen helva, tahin, battaniye ve namazlık gibi ürünler geniş bir coğrafyada kendilerine pazar bulmuşlar.
Bunlarla beraber kuru üzüm ve pestil gibi ürünlerle özellikle yaz sebze ve meyveleri bu illerde tüketiliyordu.
Burada en ücra köy ve mezralara kadar giderek, köylülerin ihtiyaç duyduğu ürünleri ayağına kadar götürüp elindeki ürünlerle değiştiren Siirtli çerçileri de unutmamak gerekiyor.
Yine bakırcılar bölge geneline yayılır, bakır kap satar ve mevcut kapları kalaylarlardı. İnşaat ustaları da ev, cami ve benzeri binaları inşa ederlerdi.
Yine çok geniş bir coğrafya da ki çocukların sünnet işlemi Siirtlilerin uhdesindeydi. Ağırlıklı olarak Tillo ilçemizden olmak üzere her yıl onlarca fennî sünnetçi adeta turneye çıkar gibi bütün bölgeyi en küçük mezraya kadar ziyaret ederek sünnet çağına gelmiş çocukları sünnet ederlerdi.
Ancak Avrupa da başlayan sanayileşmenin ülkemize de uzanması Siirt‘i tahtından etti. Motorlu taşıtların artması, karayolu ve demir yolları ağlarının yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte kervanlar ortadan kalktı. Siirt’in kara ve demir yolu ağlarının da uzağında kalması nedeniyle kuş konmaz kervan geçmez bir konuma geldi.
Adeta büyük bir kan kaybına uğradı. Büyük göç verdi. Tarım ve hayvancılık ile biraz da el sanatlarına bağlı küçük ölçekli bir ekonomiye sahip bir il haline geldi.
Bu durumdan kurtulmak için Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ciddi bir sanayi yatırımı olmadı.
Dilerseniz bu dönemde gerçekleştirilen çabaları Siirt Üniversitesine büyük katkıları olan Doç. Dr. Şerif Demirin Cumhuriyet Döneminde Siirt adlı kitabından öğrenelim “Siirt’te işletilen bir iki maden çıkarma işletmesi istisna tutulursa sanayi yok denecek kadar azdı. Şehirde yerel esnafa yaslanan sınırlı sayıda küçük imalat sanayi mevcuttu. Siirt’te uzun bir süre sanayi, basit el tezgâhlarından ileri geçmedi ve makineleşmeye dayalı bir sanayi teşekkül etmedi. Eski usullere dayalı el emeği ile devam eden, kısıtlı üretim yapan ve şehrin ihtiyacını karşılamaya çalışan atölyeler mevcuttu. 1927 sanayi sayımına göre ilde toplam 314 iş yeri vardı. Bu iş yerleri mütevazi ve şehre hitap eden toplam da 1278 kişinin çalıştığı iş yerleriydi. Siirt’te ilk kayda değer ilk yatırım 1929’da kurulan Yeni Hayat Un Fabrikası oldu. Siirt’in ileri gelenlerinden Yasin Aral’a ait olan fabrikada, şehrin ihtiyacını karşılamak için un üretimi yapılırdı. Bu tesis 1932 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunundan faydalanan tek fabrikaydı. 25 kişinin çalıştığı bu kuruluş ile Siirt için önemli bir istihdam imkânı sağlanıyordu. Fabrika 1939’da çıkan bir yangınla harap olunca üretimi durdurmak zorunda kaldı. Yeni Hayat Un Fabrikasının Siirt için önemi ve değeri büyüktü. Fabrikanın tekrar işler hale getirilmesi için devlet desteği sağlandı ve fabrika 1941’de tekrar üretime geçti. Fabrika ile yapılan üretim yöredeki bütün askeri ve kamu kurumlarının da un ihtiyacını sağlayabilecek nitelikteydi. 1946’da günlük 10 bin ton üretim yapan fabrika, 1960’lı yıllara kadar üretim yapmaya devam etti. Fabrika Siirt için önemli bir ekonomik değer ürettiği gibi halkın temel ihtiyacını karşılamaya yönelik hizmet de sağlıyordu.
Siirt’in ekonomik bakımdan gelişmesi için yerel yöneticiler de zaman içinde büyük çabalar gösterdiler. Örneğin Vali Mehmet Aldan 1966’da Başbakanlığa müracaat ederek, Siirt’in ekonomik bakımdan geri kaldığını, il dâhilinde inşaat ve imar hareketlerinin arttığını, şehrin ekonomik bakımdan gelişmesi için tuğla, kiremit veya bir çimento fabrikası kurulması talebinde bulundu. Valinin bu talebinin arkasında duran Siirtler, şehirde tuğla, kiremit ve çimento fabrikasına ek olarak bir de tütün fabrikasının da açılmasını talep ettiler. Şüphesiz bu talepler şehirde sosyoekonomik bir değer üretecek ve aynı zamanda şehrin en temel ihtiyaçlarına da cevap verecek nitelikteydi. Bu taleplerle beklenen yatırım gelmedi. 1970’li yıllardan itibaren özel sektör ve devletin birtakım yatırımlarıyla Siirt sanayinde sınırlı bir canlanma yaşandı. Kezer Çayı kenarında bir Alman şirketinin de ortağı halka açık SİSTAŞ kuruldu. Meyan kökü işleme üzerine çalışan SİSTAŞ önce el değiştirdi ve ardından iflas ederek kapandı. Bugün Kurtalan’da bir çimento fabrikası, Şirvan’da bakır cevheri üretim tesislerine ek olarak Siirt’te küçük ve orta ölçekli farklı iş kollarına mensup 53 adet tesis faaliyet göstermektedir. Bu tesisler içinde Tekel’e bağlı bir tütün işleme tesisleri, Siirt Yem fabrikası ve iki adet süt işleme fabrikası bulunuyordu. Bu tesisler şehrin ekonomisini canlandırmak ve beklenen ölçüde istihdam oluşturmaktan çok uzaktı.
Bugün Siirt’teki sanayi üretimi ve sanayi tesisleri Türkiye ortalamasının çok altındadır. Bu durum Siirt’te sanayinin yeterince gelişmemiş olduğunun açık bir ispatıdır. Zira Siirt’in sahip olduğu sanayi tesisi, Türkiye genelinin %0.05; Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde ancak % 1’lik bir orana sahiptir. Siirt’in yerleştiği coğrafyanın eko politik gerçekleriyle birlikte bölgenin zengin insan kaynaklarına sahiptir.”
Burada SİSTAŞ Meyan kökü fabrikasına ayrı bir yer ayırmak gerekiyor. Vali Turan Beyazıt’ın girişimleri ile özel sektör ile kamu işbirliği ile kurulan bu şirketin ortakları arasında il özel idaresi, kalkınma bankası başta olmak üzere çok sayıda büyük banka ile küçük sermaye sahibi vatandaşlar yer alıyordu. Ortaklar arasında ilginç bir şirkette vardı. Fabrikayı kuran Alman Sopradon firması aynı zamanda şirkette yüzde onluk bir hisseye sahipti.
Fabrika faaliyete geçti. Katı kıvamlı macun şeklinde meyan kökü üretimine başlandı. Ancak esrarengiz bir el dokundu. Önce üretim durdu. Fabrika kaderine terk edildi ve daha sonra da hurda olarak Kilise satıldı. Oradan da Suriye’ye satıldığını duyduk.
Bunların dışında son yıllarda Organize Bölgesinde kurulan ilk tesis olan boya, temizlik ürünleri ve nar suyu tesisi başta olmak üzere çok sayıda tesis ve fabrika faaliyete geçtikten kısa bir süre sonra kapandı.
Yine Tillo ilçemizde inşa edilen binada vitray seramiklerden hazır kapı imalatına kadar çok değişik üretimler için kullanıldı.Ancak sonuç aynı, kapıya kilit.
İl merkezinde kurulan iki lokum ile Baykan ilçesindeki pişmaniye üretim fabrikası da uzun süreli olmadı.
Yine il merkezinde kurulan meyan kökü, polyester vitray ve gofret fabrikaları ancak bir iki yıl boyunca üretim yapabildiler.
Merkez de kurulan Kayhan Un fabrikası da faaliyete geçtikten sonra kapandı ve kaderine terk edildi.
Kurtalan ilçesinde de başta bulgur ve un fabrikaları olmak üzere bir kaç sanayi tesisi uzun soluklu olmadı.
OSB de kurulan ve halen faaliyette olan fıstık işleme, bez çanta üretim fabrikalarından söz etmek gerekiyor. Yine bunlarla birlikte Uzerkan metal ile alüminyum fabrikasını da zikretmeliyiz.
Siirt şimdi umudunu organize sanayi bölgesinde kurulan be faaliyete geçtikten iki sonra kapanan Lineer Çinko İzabe tesisi ile diğer işletmelerle yapımı devam eden tekstil fabrikalarını bekliyor.