Dedelerimiz gerek hayır ve gerekse başlarına gelen sıkıntıların giderilmesi, arzuladıkları bir şeye kavuşmak için bol bol hayır işlerine yönelmişler. Bu hayır işleri arasında en fazla ağırlığı herhangi bir gayrimenkulün yani ev, dükkan, bostan, bağ veya tarlanın mülkiyetinin ve gelirinin herhangi bir hayır işine tahsis edilmesidir.
Bu hayır işini çok geniş kapsamlı olarak düşünmek gerekir. Bir cami, bir medrese, bir han, bir köprüye, bir çeşmeye olabileceği gibi sokak ya da yaban hayvanlarının beslenmesi ve korunmasına yönelikte olabilir.
Evlenemeyen gençlere maddi destek vermeye de yönelik olabilir, bir türbe veya mezarlığın korunmasına da.
Özetle burada bir sınırlama söz konusu değildir. Dileyen dilediği gibi toplumsal veya dini bir konu için gayrimenkulunu vakfedebiliyordu. Birde vakfa çok büyük oranda benzerlik arz eden bir uygulama daha vardı. “ Nedem “ olarak adlandırılan bu uygulamada gayrimenkulden elde edilen gelirden her yıl belirli bir payın bir amaca yönelik olarak tahsis edilmesidir.
Bir örnek vermek gerekirse bir bağdan elde edilen üzümden ya da tarladaki buğdaydan şu miktarın ayrılması. Bu durum bir evin ya da bir dükkanın kira gelirinden ekmek, helva veya başka bir gıda dağıtımı şeklinde de olabiliyordu.
Gayrimenkul el değiştirse de bu hüküm geçerliliğini korur ve uygulaması yeni sahipleri tarafından gerçekleştirilirdi. Satış yapılırken özellikle bu husus mutlaka ortaya konulurdu.
Siirt il merkezi gerek arazi yapısı ver gerekse ahalisinin daha dindar olması nedeniyle daha çok arazinin vakfedildiği bir yer olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle Yeni, Bahçelievler ve Kooperatif Mahallelerinin önemli bir bölümü o dönemlerde uçsuz bucaksız birer tarla olarak vakfedilmişlerdi.
Yine aynı şekilde vakfedilen bir çok bağ ve bostan vardı.
Burada Tillo ilçemize bağlı İkizbağlar Köyünde gördüğüm ilginç bir vakfetme olayından da söz etmek gerekiyor.
Eskiden asırlık bıttım ağaçları ile bilinen bu köyde arazi ve üzerindeki ağaçlar vakfedilebildiği gibi yalnızca ağaç vakfediliyor. Halen bir çok vatandaşın arazisinde dedeleri veya yeni satın alınmışsa eski sahipleri tarafından köy camisine veya türbeye vakfedilmiş çok sayıda ağaç bulunmaktadır.
Bu ağaçlar yaşadıkları sürece vakıflar kurudukları zaman vakıf durumu doğal olarak ortadan kalkmış oluyor.
Bu günkü Siirt’in kapladığı alanın yarısından fazlası 30-40 yıl öncesine kadar, vakıf arazisi olarak satın alınmıyordu.
Ancak son yıllarda gasp dahil yasal olmayan ve yasal yollardaki açıklardan yararlanılarak bu araziler talan edildi.
Bunda en büyük suç şüphesiz bu gayrimenkulleri sahiplenmek ve amacına uygun bir şekilde işletilmesini sağlamakla mükellef olan Vakıflar Genel Müdürlüğünündür.
Bu genel müdürlük 1960 yılların sonuna kadar Siirt’te faaliyet gösteren Vakıflar Bölge Müdürlüğünü Bitlis’e taşıdı.
Hiç unutmam Kuyumcular Çarşısının girişinde sol tarafta bulunan Lale Pastanesinin üst katında bulunan bu müdürlüğün Bitlis’e taşınmasına tepki gösterdik.
8- 10 yaşlarında bir çocuktum. Sanırım dönemin cumhurbaşkanı Siirt’e gelmişti. Onu karşılama töreninde bu konuyu pankartlarla bu durumu iletmeye çalışmıştık. Ama nafile. Bu tepkimiz bu bölge müdürlüğünü geri getirtmeye yetmedi.
Özetle henüz elden çıkmamış vakıf mallarının korunmasını istiyorsak öncelikle Vakıfların Siirt’te teşkilatlanması gerekiyor.
Bunun gerçekleşmesi için bürokrat ve siyasetçilerimizin yoğun çaba harcamaları şarttır.