Sanırım asırlardan beri insanoğlu hep eskiyi özlemle arar ve “ Ah nerede o eski günler” diye de iç geçirir.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşantımızda ki baş döndürücü hızlı değişimi göz önünde bulundurduğumuzda bunu söylemeye en fazla bizim hakkımızın olduğunu düşünüyorum.
Nasıl olmasın ki, iyi ve kötü yönleri olsada 40-50 yıl önceki yaşantımızdan bir eser kalmadı. Yaşantımız adeta sil baştan yeniden yazıldı. Eski hayatımızın çok önemli bir bölümü tam anlamıyla mazide kaldı.
Örnek mi istiyorsunuz işte dam sefası. Çok sıcak geçen uzun yaz günlerinin ardından gecenin serinliğinde damda geçirdiğimiz o bir kaç saatin verdiği hazzı bu gün nerede bulabiliyoruz?
Dama çıkma hazırlıkları öğle saatlerinden itibaren başlardı. Toprak testiler veya Çinko ya da bakır güğümler su ile doldurulduktan sonra ağzı bir bezle sıkı bir şekilde kapatılıp evde ki ya da komşu evindeki kuyuya daldırılırdı. Aynı şekilde akşama kesilecek karpuzda bez bir torbanın içinde kuyuya sarkıtılırdı. Bunlar akşam saatlerine kadar orada bırakılıp soğumaları sağlanırdı.
İkinci bir hazırlıkta havanın ısısının nispeten düştüğü akşama yakın bir zamanda yapılırdı. Evin genç kızı veya gelini dama çıkardı. Önce bir güzel süpürürdü.Ardından gün boyu yakıcı güneşin altında ısınan damın duvar ve zeminin serinlemesi içinde bol suyla tıkanırdı.
Yıkanan zeminler kuruduktan sonra çoğunlukla eski elbiselerin kumaşından el yapımı dokuma ile dokunan ince kilimler serilirdi.
Bu konuyu ele almaya yarınki yazılımız da devam edeceğiz.